Zıtlıklar Buhranı
"Çoklar" içerisinde yalnızlaştığımı hisseder gibiyim. Çokça yaşayıp yokluğun mutluluğunu yaşamaya hasretim adeta..
Diyeceksin ki sen bunamışsın; Evet, doğrudur, çoklar içerisindeki bu boşluk beni bunaltmaya yetti de arttı.
Peki 'çok' neydi de bu denli bizi 'az' olandan nefret etmemize sebep oldu?
Oysa çok kelimesi bile bizden nefret ederken bizler çok olanların cehenneminde yanmayı göze almıştık. Adeta kendi inşa ettiğimiz cehenneme yuvarlanmayı biz istemiştik. Yok, yok! Ben istemiştim.
'Eski' olana özlemim her geçen gün daha da korlanmakta. Özlemim beni, her vakit hüzne boğmakta..
'Yeni' dediğim ve onu tırnaklarımla kazıyıp yeryüzüne çıkarışım; kendi ellerimle kumdan yaptığım kale misaliydi. Dokununca yok olmaya mecbur bir hiçti işte.
Eski olana olağan nefretimi kusarken yeni olanı inşa edişim ne de boş bir çaba olduğunu, yeni olarak nitelediğim onca şeyin teneke parçasından farkı olmadığını anladığım o buhranlı günde oldu. Ve yeni olan şeylere kin beslemeye koyuldum.
Oysa eski dediğim şeyler ne de güzel var etmişti yeni demekten çekindiğimiz onca şeyi. Onların inşa ettiği çamurdan mutluluk, benim bakırdan yaptığım mutluluk sanılan şeyden daha iyiydi ve daha güzeldi.
Yağsın hüzünlü düşlerime, inceden inceye kar taneleri. Yeşertsin göğsümdeki eskiye olan hasret fidanımı. Köklerime ilişsin, beyazlığın can suyu...
Bir ay misali; yüzündeki küllenmiş duygularını yansıtsın tüm gerçekliğiyle. Ve her karanlığın arkasında onu göreyim şu cansız suretimle.
Yorumlar
Yorum Gönder