Apansız bir Gökyüzü
Şimdiler de mi? Bilmiyorum, apansız gidiyorum bu yolda. Ne bir çağrı duyar oldum ne de bir sessizlik.
Karanlık bir diyarın kapıları çoktan açılmıştı, görüyorum ki o karanlık, merhametini bir kenara bırakmış öylece bekliyordu beni. Ne zor şey derdim ve günahlarımın altında kalmanın çaresizliği sinmişti bakışlarıma. Gücüne karşılık benden itaat bekleyen şey galip gelmişti. Evet! Evet! O’ydu.
Gördüklerimle artık hayalperest bir birliktelik yaşarken başkalarına inanmalarım çok oldu. Yanılıyordum ve günden güne zayıf düşüyordum zihnimde. Yaşanılan onca şeye karşı suçluydum. Aslında her şeyin tek suçlusu bendim çünkü ayaklarım tökezlemişti ve çamura batmış bir bedendim artık.
Biliyorum yukarıda anlattığım şeyler arasında bir bağlantı veyahut bir anlam bütünlüğü bulmak için gayret ediyorsunuz; etmeyin derim. Anlamlandırmak çoğu zaman karşımızdaki şeyi daha anlamsız ve çıkmaza büründürür. Bu yüzdendir ki anlam her zaman bir şey ifade etmek zorunda değildir.
Yaşadığımız bunca zamandır aslında yaşadığım bunca zamandır kendimi tam olarak yaşamış bir kişi olarak atfedemiyorum. Kimi zaman kendimce bir korkaklık kimi zaman yüce bir gücün korkusu içimi darmadağın eder durur.
Ve artık şiirlere, kelimelere ve harflere ağlama saatim geldi. Oysa benim için yazılmış ne bir kelime ne de bir şiir vardı. Yazılma sebebi olmadığım onca şiiri kendim gibi var ettim şu sessiz diyarımda. Ne beni onlar anladı ne de o şiirler. Anlayabilir miydi ki, epey bekledim ama hiç olmadı. Ben biliyordum ki bu şiirler beni anlatamazdı. İnsan suretiyle nasıl yaklaşabilirdim ki o güce ne de o anlam yüklü kelimelere. Bir hiç için fazlaca anlam yüklü şeylerdi ve kendini kandırmasından pek de bir farkı yoktu bunca şeyin. Korktuğum ve ummadığım sonların başlangıcı henüz yeni başlamıştı. Biliyorum geçecekti her şey. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.
Ben hep bir yüktüm bu diyarda. Bazen bir insana bazen bir kuşa bazen de yeryüzü dediğim bu yığında. Bu hayatta hiçbir şeyi tutmak için gayrete girmemeye gayret ettim. Çünkü biliyordum: tutmak için çabaladığım hiçbir şey bana aitlik hissettirmiyordu. Hissettirmedi de.
Kim bilir kendimi sevemediğim bu diyarda ruhları nasıl anlayabilir veyahut sevebilirdim. Önce kendime ait olan sevgiyi toplamalıydım onlardan. Suçluydum, hatalıydım ve en çok da günahları altında ezilmiş anlamsız bir kuldum. Bunca şey yakarken bedenimi, ruhumu; şifa beklediğim şeylerin karanlık dehlizlere beni daha çok terk ettiğini gördüm. Sonrası mı? Orada kaldım hep. Çıkamadım. Tek suçlusu bendim bunların. Yakacak olan ateşe ben koşmayı seçmiştim ve kimse de kurtarmayacaktı beni. Kim bilir yüce olarak atfedilen o gücün merhameti kuşatırdı şimdilerde beni. Umut etmekten başka bir şey gelmezdi elimden.
Sessizleşmek ve içten içe bu hasta olmuş ruhumun iyileşmesi için çaba göstermeliydim. Bu şekilde anlamlı olabilirdim.
Kim bilir o ruha tekrardan kavuşabilirim. Anlaşılmamış bir ruha ağır gelirdi bu yük. Anlaşılmanın bile yersiz olacağı vakitler için acele etmenin de bir faydası olmayacak. Duyar mıyım kelimelerden sessizliği düşüncesi, bir süre beni zinde tutacak gibi.
Çok güzel yazılmış, eline emeğine sağlık
YanıtlaSil