Hengâme

Yolculukların benim hayatımda önemi büyük. Her bir yolculuk kendimi anlamaya çalıştığım veyahut anlamlandırma yolundaki niyetimin bir tezahürü oysa. Attığım her bir adımda çevremde olan biten her şeye farklı bir yaklaşımla ulaşmam gerektiğini anladığım zaman dilimlerini yaşıyorum. Metrobüste, tramvayda gördüğüm onca suretin ve onca bedenin kendi içinde bir dünya taşıdığını düşünüyor oluşum beni, tarif edemeyeceğim bir umut ile besliyor. Açıkçası çoğu zaman mutluluk gözyaşlarıma engel bile olmuyorum bu vakitlerde.

Gün öylesine hızlı tükenirken yaşamımda olan biten olayları anlamlandırmaya çalıştığım vakitler gecenin ilerleyen saatlerine değin sürüyor. Gün içerisinde karşılaştığım onlarca sureti tekrardan düşünmeye koyuluyor ve neler düşünüyor diye bir çabaya giriyorum. Yolculuk umduğumdan da epey meşakkatli gerçekten. 
Vakit öğleye yakın, caddenin en işlek olduğu bir zaman dilimine denk gelmiştim. Gözümün alabildiği yer insan akınına dönmüştü. O sırada parkta sakin bir yer bulmak için bakınıyorum. Arkadaşımla buluşma ayarlamıştık ve onu beklemeye koyuldum. Boş bir bank buldum ve oturmak için o tarafa yöneldim. En nihayetinde serin bir köşe bulabilmiştim.

Meraklı gözlerle beklemeye koyuldum. Bu şehrin yabancısı olduğum çok belli oluyor bunun farkındayım. Ne yapabilirim ki, insan yabancısı olduğu yere hep bir çekimser gözlerle bakar. Biraz korku biraz ümit eder durur ve en nihayetinde kendinden bir parça bulabilmek için çok çaba sarf eder. Hep bir arayıştır, anlamsızlığı anlamlandırma gayreti hepsi. 

Saat 1:46,

Yollarda insanların bedenleri ve ruhlarının ayrı dünyalara esir olduğunu görürken gözlerindeki anlamsız bakışlarını da savunmasız onca ruha savurmaktalar. 
Bunca hengâme içerisinde var olma mücadelesi verirken iç dünyamda büyüyen otların hadsiz bir şekilde büyümelerine ne demeli. Sararmaya bırakıyorum, yeşermelerini istemiyorum. Olacak mı sence Lisa? Umudumu yitirmiyorum Lisa. Yüzündeki tebessüm için her geceye merhaba diyeceğim. Böylesi en makbul olanı sanki.
Göz kapaklarım iyice kapanmakta. Gece yerini sabaha bırakmak üzere. Sancılı olan bu geceler, ne umutlar var ederek içten bir şekilde sabaha teslim oluyordu. Bu sonsuz gibi görünen bu döngü içerisinde bir şekilde kendine yer bulmayı biliyor fakat yer bulmak çoğu kez manasız bir ruh haline de sevk ediyordu kendisini.

Derin sükunetler içeren kelâmların, anlamlı kılınan zaman dilimleri epey az bu çağda. İnsan hep bir kaçış ararken sürekli kendisine, yolunu bulmakta zorlanır bu vakitlerde. Nerde olsa tanırım bu hissi. Çıkamaz bu girdaptan. Çırpındıkça batmaya yüz tutar. Bilir ve öyle yaşar aciz insan.
Aciz bedenler içinde ayrı ruhlar barındıran bizler, ne için varız sorusunu sorarken hep bir hataya düşeriz. Varlık nedir ve nasıl olmalıdır sormadan, batîni varlığımızı yok sayarak anlam aramaya çalışırız. Sonunda hep yanılırız, bazen farkında olmadan. Belki de gerçekten bilerek görmezden geliriz.

Üzülen onca suretlerin,  kendi içindeki bu çelimsiz dayanaklara sığınması ve onlardan yardım diliyor olmaları da  ayrı bir acziyet belirtisi. Çoğu zaman derman olarak yeten ruhlar bazen dert üzerine emek sarf eder. Doğanın değişmez kanunudur bu.

Bazı vakitler vardır;  zihnimin en karmaşık olduğu zaman dilimleri. Bu vakitlerde şöyle bir ses fısıldar kulaklarıma: Öylesine yaşanılan bir yaşamın içinde çok da değerli sayılmayız, kendimizi adeta dev aynasında görüyor oluşumuz tabiri caizse pireyi deve yapıyor oluşumuzdan kaynaklı.

Yorumlar

Popüler Yayınlar