Ayna
İnsan, bu hayat yolculuğunda öylesine eşsiz bir birlikteliğe gebe ki görünmeyen onca şeyin ardında bu gerçek var.
Garip bir tılsım gibi hayatın içinde olan şeylerin manasını
gitgide yitirip tekrardan kazanma peşinde.
Çoğu gecelerin karanlığında seslendiğim çok oldu geçmiş
sevgilere. Nazlı bir çocuk gibi çekip gitmişlerdi. Elleri yüzüne düşmüş bir
çocuk olarak kalmıştım kenarda. Ayrıydım. Hem kendimden hem de onlardan. Usulca
oturduğum köşeden doğrulup sesleniyordum gökyüzüne. Çağırıyordum seni Dilruba.
Gelmeni öylesine çok isterdim ki toprağın derinlerinden, gücüm yeter mi
Dilruba. Öyle acizim işte, kapalı bir zindanda hem bir aslan yüreği
barındırırken kuş yüreğini de incitmemek için çırpınışım öylesine garip bir
girdap oysa.
Gün süzülürken üzerimden her bir an, sesleniyordum o narin
gözlerine Dilruba. Duymamayı bu denli nasıl başarabiliyorsun, bilmeyişim her
geçen vakit artarken hem de.
Olayları sebep-sonuç zincirine bağlama, olaylara farklı
pencereden anlamlandırma yolu insanı sonlu gibi görünen fakat sonsuz gibi algılanan
kainatta pek de manidar kılmakta oysa. Bu manidar oluş karmaşık bir yapının anlam bulma arayışı oysa.
Bu varlık düzleminde karmaşık zihinlerin dinlenebileceği en iyi sessizlik,
evreni olduğu gibi dinlemektir. Onu olduğu gibi kabul etmektir. Ne vakit insan,
kendine yapay bir varlık tasavvuru
oluşturdu o vakit kendi içinde çelişen dünyasını inşâ etti. Bu düşüncelere bürünen
insanın kendini varlık dünyasında ispat aracı olarak aklı kullandığı vakitler
daha anlamlı şeyler ürettiği ve kendini anlamlandırma araçlarının en etkilisini
kullandığını göstermiş olur nice sonlu
varlığa.
Aynaların çoğu zaman dostça bir halleri vardır. Olması gerektiği
gibidir ve aynı yerdedir. Yeri değişir çoğu vakit fakat yine kendisinden ödün
vermez. Evreni bir ayna ile izlemeye koyulur insan. Bir sandalye ve bir de
kendisi. Açık bir gökyüzü ve adeta yıldızları sayarcasına bir berraklıkla
gökyüzüne asılı kalır gözleri. Öylece izler durur bu sonsuz gibi görünen
devinimi. Anlam vermeye çalışır, düşünür fakat anlam verdiği şeylerin bir anda
değersiz oluşuna da şahit oluşu onu bu şevkten alıkoyar. Öylece sessizce durup
kalır.
Garip olaylar içerisinde barınan bedenleri ve zihinleri bir vakit sessiz bir çığlığa esir düşen bu varlık büstleri, kendilerini yerle bir eden balyozun kuvvetini tahmin edemeyişin cezasını en şiddetli şekilde görürler. Son olarak atfettikleri bu toz bulutu içerisinde kendilerini var etmeye koyuluşları ne kadar manalı yahut manasızdır. Manalar dünyasında çırpınışların heyecanını her an hissedebilmeli ve hissedişleri yaşatmak adına var olmam gerektiğini bir kez daha anlama şükrüne kavuşuyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder