Çerçeve
Şu yağmurlu günün akşamında, penceremin bir köşesine oturmuş dışarıyı seyre durmuştum. Vakit
girmişti. Caminin minaresinden ruhları bir anlığına da olsa dindiren ezanı işittim. Sözlerin tesiri
farklıydı doğrusu. Anlamlandırma çabasına koyulmamış uslu bir çocuk gibi olağan sese kulak verip
ruha sinen manayı bir nebze anlayabilirdim. Öyle günler yaşıyordum ki hayat yolculuğumun bu
dönemlerinde rehbersiz kalmıştım. Yönümü bulmak isteyişim ağır basarken bir taraftan da bir boşluğa
bırakmıştım kendimi. Bazı vakitler geçici bir mutluluk hissiyle yaşarken ansızın karanlık bir diyarda
buluyordum kendimi. Anlam arayışım hayat serüveni sürecimde anbean devam ederken anlamsız
tutumların çemberimde tutuklu kalışıma üzülüyordum. Verdiğim mücadelenin ne kadar anlamlı
olduğunu tasavvur edemeyişimden ötürü bu denli kızgınlığım. Kızgınlığımı da kendi iç dünyamda
yaşıyor cehennem-vari lavlar içimi yakmakla kalmıyor adeta yok olmama sebep neticesinde.
Gün
bitmeye yakın. Güneş epey bir alçalmıştı ufukta. Bir evin bahçesinde demir direği sarıp sarmalayan
sarmaşık bitkisi nasıl olmuştu da binayı da çepeçevre sarmayı başarmıştı. Güzel de olmuştu lakin
tutunacak bir yapıyı kendi içerisinde nasıl başarabildi diye anlamsız bir düşüncenin içerisinde kendimi
bulmam da manidar.
Her şeyi unutup tekrardan yola koyuluyorum. Yüzlerdeki binlerce manasız ifadelerin içerisinde
kayboluyorum. Yanı başımda gerçekleşen onlarca hikayeyi de ıskalamak istemiyorum çünkü onlar
içerisinde daha anlamlı olacağını düşünüyorum benliğimin. Sadece düşünüyorum oysa.
Bugün evin damında bulunan asma yapraklarının yerlerde, bir oraya bir buraya sürüklendiğini gördüm.
Soğuk ve sert bir bahar başlangıcı olacak gibi bir düşünce sarıverdi. Hüzün de kapladı içimi fakat
yaşanması gereken bir gerçekti bu da oysa.
Günümüz insanı kendisini muhteşem derece de bir yalnızlığın pençesinde can çekişir halde
bulduğunda, yokluk ile sınanmanın derin üzüntüsünü hissetmeye başlamıştır artık.
Birkaç gündür düşünme üzerine hiçbir faaliyet gerçekleştirmediğim acınası zaman dilimlerinde
kıvranıp durdum. Çıkış yolu aradım fakat bulamadım. Çoğu kez bundan rahatsız olsam da diğer bir
taraftan bakınca kendimi anlamaya çalıştığım nadide zamanlardı.
Varlık aleminin sancılı zamanlarına denk geldik tüm insanlık olarak. Kurtuluş reçetemizi her geçen gün
erteliyoruz ve bu hasta halimizin sürmesini istiyoruz. Sürekli bir serzeniş içerisinde bulunurken
eylemsizliğimizi her an biraz daha arttırıyoruz. Çıkış için çözüm yollarını bu şekilde daha anlamsız hale
getiriyoruz. Bu öylesine debdebeli zaman dilimleri ki bazen zihnimin bana oyun oynadığını
hissediyorum. Zihinlerin düşünme mekanizmasının alaşağı olduğu bu zaman dilimlerinde nasıl sağlıklı
olunabilir ki? Soruyorum ama her defasında ellerim boş olarak geri dönüyorum. Çığlıklara kulağımı
kapamak gibi bir özgürlüğe de sahip değilim. Düşünsenize bir aile içerisinde bir çığlık kopuyor ve bu
çığlığa sessiz kalarak acı çekmesine izin veriyoruz. Ne kadar kabul edilesi bir durumdur bu. Yaşanılan
olayların manasında sebep-sonuç ilişkisini kurduğumuz bu evrende çoğu zaman öznesi olmadığımız
onca eylemin sonuç kısmına maruz kalışımıza nasıl bir anlam yüklemem gerektiğini düşünüp
durmuşumdur. Bu serzenişin pek de bir manası olmayacağını bilerek hem de.
Yorumlar
Yorum Gönder